11 Şubat 2016 Perşembe

Aldanmayın! Diyanet İşleri Başkanı bile, beyin ölümü gerçekleşen kardeşi Recep Yazıcıoğlu'nun organlarını bağışlamadı. | Mehmet Fahri Sertkaya

mehmet fahri sertkaya, akademi dergisi, diyanet işleri başkanlığı, diyanetin fetvası, caiz mi, organ nakli, organ bağışı, recep yazıcıoğlu, mustafa sait yazıcıoğlu, fetva emini,

ALDANMAYIN!
 
İçindeki ihlaslı Müslümanları tenzih ederiz ama Diyanet İşleri Başkanlığı Sabetayist Yahudi rejimin, Kemalizm maskesi ile kurduğu ve tepe tepe kullandığı, kullanmakta olduğu çok sorunlu bir kurumdur. Bütün kadro sorunlu değilse de aralarında yüksek oranda sapkın inançlı ya da samimiyetsiz ve paraya, makama kendini bağlamış kişiler mevcuttur ve bundan da önemlisi kurum olarak güvenilecek, ciddiye alınacak bir durumda değildir. Siyasetçilerin ve bazı gizli örgütlenmelerin nüfuzundadır.

Diyanet İşleri eski başkanı Sait Yazıcıoğlu, kardeşi Recep Yazıcıoğlu'nun organlarını BA-GIŞ-LA-MA-DI!
 
Süper Vali denilen Merhum Recep Yazıcıoğlu elim ve şüpheli bir trafik kazası neticesinde hastaneye kaldırılmıştı. Bir süre sonra merhum valinin beyin ölümünün gerçekleştiği ve bir karar verilmesi gerektiği açıklanmıştı.
 
Merhum Yazıcıoğlu'nun kardeşi Said Yazıcıoğlu, 17 Haziran 1987-3 Ocak 1992 tarihleri arasında 14. Diyanet İşleri Başkanı olarak görev yapmıştı. Kararlı bir duruşla hem ''fiş çekme'' denilen davranışı hem de ''organ bağışını'' doğru bulmadığını açıkladı.

Gazetecilerin, yoğun baskılara devam edip ''Efendim! Kardeşinizin organlarını bağışlayacak mısınız?" diye sorması üzerine ''Hayır. Organ bağışını doğru bulmuyoruz" diye net cevap verdi. Ülkemizdeki bütün Müslüman çevrelerin takdirini kazanmış birisi olan Said Yazıcıoğlu daha sonraki süreçte Diyanet İşlerinden Sorumlu Bakanlık da yaptı.

Doktorlar, bitkisel hayata girenlerden daha sonra geri dönenlerin olabildiğini ama beyin ölümü gerçekleşenlerden geri dönüş olmadığını söylediler. ''Makine desteği ile ancak 1-10 gün arası hayatta kalması sağlanabilir'' diye eklediler. Buna rağmen de Sait Yazıcıoğlu kardeşinin fişinin çekilmesine izin vermedi ve doğal ölümün gerçekleşmesini istedi. Zaten üzerine geçen yıllar boyunca yapılan araştırmalarda görüldü ki beyin ölümü gerçekleştiğine dair karar alınan çok sayıda kişi daha sonra hayata dönmüşler ve merhum valinin vefatının üzerinden geçen sürede de bunun benzeri hadiseler yaşandı/yaşanıyor.
 
Aile rıza gösterirse eğer, beyin ölümü gerçekleşmiş ama diğer organları sağlam olan kimseler en ideal organ bağışçısı olarak kabul ediliyorlar. Çünkü kan pıhtılaşmadan, damarlar tıkanmadan, organlar zarar görmeden canlı kanlı alıyorlar organları... Bu, 'Beyin Ölümü' tabiri, 1968 yılında organ nakli sistemine bol bol organ sağlamak için uydurulmuş art niyetli ve aldatmaya dönük bir tıbbi tabir...

Beyin ölümü, kesinlikle ölüm değildir ve beyin ölümü gerçekleştiği iddiası ile parça parça edilip organları alınan kişiler aslında sağ/diri kişilerdir. Acıyı da hissederler. Son zamanlarda dünya genelinden pek çok saygın profesör, bu feci gerçeği kabul ve itiraf etmeye başlamıştır. Organları alınırken çoğunlukla bu insanlara narkoz da verilmez. Bu şekilde masaya yatırılan ve neşter vurulduğu anda uyanan bir kişi ''Kesmeye önce yüzümden başlamışlar. Öyle bir acı hissettim ki uyanmamam mümkün değildi" demiştir ve bu kişi onlarca sene geçmiş olmasına rağmen hala hayattadır.

İlgili haber...

Fişi çektirmem




ŞUNLARI DA BİLMELİSİNİZ;

➥ Eğer anestezi yapılmazsa, beyin ölümü gerçekleşen hastalar organları alınırken neşter darbelerine tepki verir ve kan basıncı ile kalp atımı belirgin şekilde yükselir. İngiltere’de Norfolk ve Norwich Hastaneleri uzman anesteziyoloğu Dr. Phillip Keep 19 Ağustos 2000 tarihli Guardian gazetesine verdiği beyanatta; ''Beyin ölümü gerçekleşmiş kişinin organlarını alırken bıçağı vurduğunuzda nabız ve kan basıncı fırlar. Eğer hastaya anestezi vermezseniz hasta kımıldamaya başlar, kıvranır ve ameliyat etmek imkansız bir hal alır'' demiştir.

➥ Literatürde beyin ölümü teşhisi konulan hamile kadının aylarca bu durumda kaldığı ve sağlıklı bir bebek dünyaya getirdiği ile beyin ölümü gerçekleşen bir çocuğun yaşam destek makinesine bağlı olarak ve gerekli beslenmesi yapılarak 14 yıla kadar hayatta kaldığı rapor edilmiştir.

➥ Beyin ölümü teşhisinde hata yapmak mümkündür. Örneğin GuillianBarre sendromu, hipotermi ve bazı ilaçlar ve toksinler beyin ölümü belirtileri verebilmektedir.

➥ Beyin ölümünün mutlak ölüm olduğunu savunan yazarların en temel savlarından birisi, beyinin bedendeki ''en üst düzenleyici'' olduğu, onun geri dönüşümsüz olarak hasarlanması ile yaşamın da sona ermiş olacağıdır. Oysa en az beyin kadar, kalp, karaciğer, böbrek ve diğer organlar da bedensel bütünlüğün ve hayatiyetin devamı için şarttır. Bunlardan her hangi birisinin ''ölmesi'' de diğer bütün organların iflası, dolayısı ile canlının hayatının sona ermesine yol açar.

Kaliforniya Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Pediatrik Nöroloji profesörü Shewmon, beyin ölümü kriterleri savunucularının temel dayanaklarından birisi olan, beyinin ''bedenimizi bir arada tutan ana unsur'' olduğu iddiasının tamamen tartışmalı olduğu, çünkü beyin ölümünün bedenin ''dağılmasına'' neden olmayacağını, dolayısı ile, klinik beyin ölümü durumunun ölümün biricik belirteci olarak tanıda kullanılmaması gerektiğini söylemiştir. Bedenimizi bir arada tutan unsur kalptir. Ancak kalp öldüğü zaman, veya bedeni terk ettiği zaman beden ‘dağılır.

➥ 29.05.1979 tarih ve 2238 sayılı “Organ ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkında Kanun”un 5. maddesi “On sekiz yaşını doldurmamış ve mümeyyiz olmayan kişilerden organ ve doku alınması yasaktır” der. Ancak ülkemizde on sekiz yaşın altındaki beyin ölümü gerçekleşmiş kişilerin organları, bu yasağa rağmen, hekimlerin teşviki ve anne-babalarının onayı ile alınır ve medya da bunu ‘çarşaf-çarşaf’ haber yapar.

➥ Mevcut pek çok bilimsel veri ile beyin ölümünün mutlak ölüm olmadığı son derece açıktır. Aslında beyin ölümü sadece, böbrek yetmezliği veya karaciğerin iflası gibi bir prognoz göstergesidir.

Daha geniş malumat ve ispat için buraya tıklayın...


BU YAYINIMIZI SOSYAL AĞLARDA PAYLAŞMAYIN, çünkü CIA SANSÜRLEYECEK ve kimse görmeyecek.

Bizi, gerçek sahibi CIA olan Facebook başta olmak üzere, Amerikan sosyal ağlarının  ve video kanallarının hiçbirinde sağlıklı/sansürsüz/özgür bir şekilde takip edemezsiniz. Senelerdir sansürleniyoruz ve bunu yüzlerce somut teknik delil ile, ayrıca binlerce kişinin şahitliği ile ispat edebiliyoruz. Buradaki yayınlarımızı/videolarımızı da Amerikan sosyal ağları üzerinden yaymayı başaramazsınız.

BİZİ TELEGRAM GRUBUMUZDAN TAKİP ETMELİSİNİZ

Paylaşımlarımızı anında görüp takip etmenin tek sağlıklı yolu Telegram grubumuza üye olmanızdır. WhatsApp'ın da gerçek sahibi CIA'dır ve Telegram, WhatsApp'ın alternatifi olan bir yazılımdır, bize has ve tarafımızdan üretilen bir yazılım değildir. Dünyada, onlarca devlette yüz milyonlarca kişi tarafından güvenle kullanılır. Güncel paylaşımlarımızdan anında haberdar olmak için www.telegram.org adresinden, kullandığınız cihaza uygun olan bir uygulamasını kurup, şuradaki Telegram kanalımıza takipçi olabilirsiniz: http://www.t.me/AkademiDergisi
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Bu güne değin en çok tıklanılanlar